16. yüzyılın başlarından 19. yüzyılın ilk yıllarına kadarki
300 senelik bir dönemi kapsayan Merkantilizm, bu zaman aralığında kendi içinde
değişim göstermiştir.
“Merkantilizm” ismi ilk defa Adam Smith tarafından kullanılmıştır.
Merkantilizm; ticaretle uğraşmak, bir mal satmak anlamına
gelmektedir. İthalatı kısıtlayıp, ihracatı teşvik ederek güçlü ve zengin bir
devlet inşa etmeyi amaçlayan iktisadî milliyetçiliktir. Millî zenginlik ve
gücün, ihracatı yükselterek bunun karşılığında değerli madenler elde etmeye
paralel olduğunu iddia eder. Devleti, bir takım iktisadî düzenlemelerle refah
içinde tutmayı amaçlayan politikalar bütünüdür. İktisadî bütünlüğü ve politik
kontrolü hedefler.
Bu döneme zaman zaman “ticari sistem” ya da “sınırlayıcı
sistem” de denmektedir. 18. yüzyılın sonlarına doğru liberal düşüncenin iyice
hakim hale geldiği Merkantilist çağ, Klasik Teori’nin de öncülüğünü yapmış,
ulus devletin kurulmasına ön ayak olmuştur. Feodalizmin çöküşüne yakın
tarihlerde ortaya çıkmış olan; değerli külçe birikimini, dış ticaret fazlasını,
tarımın ve üretim sektörünün gelişmesini ve dış ticaret tekellerinin
kurulmasını sert idarî düzenlemelerle tüm millî ekonomiyi kontrol ederek
birleştirerek artırmayı hedefleyen iktisadî sistemdir.
Feodalizmin Çöküşü
Merkantilist sistem, feodalizmin külleri üzerine doğmuştur .
Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, Avrupa geneline bakıldığında
feodalizmin sona erişinin hemen hemen her ülkede farklı tarihlere denk
geldiğidir. Bu sebeple merkantilizme
geçiş, hem tarih açısından hem de düşünce sistemi açısından ülkeden ülkeye
değişiklik arz etmektedir Feodal iktisadî sistem sonlarına doğru özel
mülkiyet kavramı ortaya çıkmış,bunun sonucunda da feodal sistemin çözülme
sürecine girmiştir. Feodal sistemdeki
Üretimin dayandığı başlıca temel kaynak, tarımdır.
Söz konusu sistem içerisinde belli başlı beş farklı aktör grubu etkin
görünmektedir: Krallar, Asiller, Tüccar,
Rahipler ve Serfler. Krallar parayı ve emniyeti sağlar, asiller tarımı
kontrol eder, tüccar ticarî sistemi idare eder, ruhban sınıfı genel olarak
davranışları belirler ve son olarak serfler ise sadece ve sadece hizmet etmeye
odaklanmış bir işgücünü meydana getirir.
Merkantilist
Düşüncenin Ortaya Çıkışı
16. yüzyılın son dönemi "iktisadi dönem" olarak
kabul edilebilir. İktisadî konular ve sorunlar üzerine yazılı ilk ciddi eserler
bu dönemde karşımıza çıkmaktadır. 1571 yılında ölen John Hales, ekonomi ile
ilgili görüşlerin ayrı bir bilimdalı olarak ele alınması gerektiğini belirten
ilk kişidir.
Miktar teorisi de ilk kez yine bu yüzyıl içinde ortaya
çıkmıştır. 1552 yılında ünlü bilgin Copernicus,
Prusya Meclisi’ne sağlam bir para sisteminin nasıl kurulabileceğini anlatmış,
1556 yılında da Polonya Kralı’nın emriyle bu konudaki düşüncelerini yazılı
ortama aktarmıştır. Copernicus’a göre,
para bollaştığı zaman değerini kaybetmektedir. Bodin’e göre fiyat
artışlarındaki en önemli etken, altın ve gümüş bolluğuydu. “Para , nerede daha
kıtsa orada, bol olduğu yere göre daha kıymetlidir.
Merkantilizm adım
adım…
Amerika kıtasının altın ve gümüş stoklarının Avrupa’ya;
öncelikle de İspanya’ya akmasıyla 1550’li yıllarda Avrupa’da fiyat devrimi
olarak adlandırılan ani fiyat artışları kaydedilmiştir. Değerli madenlerin
bollaşması ile fiyat artışları arasındaki ilişki birçok düşünürün dikkatini
çekmiş ve bir İspanyol rahip, Navarrus 1556’da teoloji konusunda yazdığı bir
kitapta faiz konusunu da ele almıştır. Fransız kralı 14. Louis’nin maliye
bakanı olan Jean Baptiste Colbert zamanında merkantilizm Fransız devletinin
resmî politikası haline gelmiş ve bu yüzden Fransız merkantilizmi “Colbertizm”
olarak adlandırılmıştır. Fransız merkantilizmi, İngiliz merkantilizminin aksine
devlet müdahaleleriyle yönlendiriliyordu. Bir başka deyişle İngiliz
merkantilizmi büyük bir hızla devlet müdahalelerinden kurtulmaya yönelmişken, Fransız
merkantilizminde bu müdahaleler kurumsal hale getirilmiştir. Colbert döneminde
sanayi çeşitli şekillerde desteklenmiş ve gümrük vergileriyle korunmuştur.
Fransa içerisindeki eyaletler arası gümrük vergileri kaldırılmış, tek bir
Fransız Gümrük Tarifesi getirilmiştir. Her şeyin devlet gözetiminde olduğu bu
sistemde, Fransız sanayiinin dışa olan bağımlığını azaltmak için mümkün olan
tüm tedbirler alınıyordu. Fransız sömürgeleri artıyor, ticaret gelişiyor ve
Colbert feodalizmden kalan tüm düzenlemeleri ortadan kaldırarak Fransız
ulus-devletinin hakimiyetini tam anlamıyla yaymak istiyordu.
Merkantilizmin tek bir tanımını yapmanın güçlüğüne delil
oluşturacak olan bir diğer örnek de Alman tipi merkantilizmdir. Kammeralizm olarak adlandırılır. Kralın
veya prensin hazinesi anlamına gelen “Kammer” kelimesinden türemiştir. Çünkü
amaç, devlet hazinesinin zenginleştirilmesi, gelirlerin artırılmasıydı. Bu
akımın ortaya çıktığı dönemde Almanya, birbirleriyle sürekli mücadele halinde
olan birçok prensliğe bölünmüş durumdaydı. İngiltere, Fransa ve Hollanda’nın
hızla geliştiği o tarihlerde Kameralizm, Alman devlet memurlarını eğiterek
iktisadî kalkınmayı sağlamaya yönelik bir araç haline gelmiştir. Kameralist
düşünce de, İngiliz ve Fransız meslektaşlarına benzer görüşleri savunmuş, bazı
noktalarda ise onlardan ayrılmışlardır. Altın ve gümüş biriktirerek millî
zenginliğin artacağını öne sürmüş, devlet müdahalesini savunmuşlardır. Ancak;
İngiltere’de tüccar ve iş adamları kısa broşürlerle merkantilist düşünceyi
savunurken, Almanya, hukuk profesörleri ve maliyecilerin ortaya koyduğu son
derece ayrıntılı ve uzun eserlere şahit olmuştur. Kameralistler dış ekonomik
ilişkiler, ticaret ve ödemeler dengesi gibi konularla çok az ilgilenmiş,
ağırlığı yurt içi tarım ve sanayi konularına vermişlerdir. İngiltere'deki
sistemin aksine, birey ile devlet arasında iktisadî açıdan bir menfaat birliği
olması bir yana, sürekli bir çıkar çatışması yaşanacağını ileri sürmüş,
devletin mutlak otoritesi lehine fikirler geliştirmişlerdir.
18. yüzyıl ve
merkantilizmin zayıflaması
17. yüzyılın ortalarından itibaren, iş adamları ve
tüccarların yanı sıra bazı düşünürler de iktisadî konularla ilgilenmeye
başladılar. Bunun sonucunda, kişi hürriyetine daha fazla önem veren ve devletin
müdahaleci sistemine karşı çıkan; dolayısıyla merkantilizme karşı gelen bir
zümre ortaya çıkmış oldu. Bunlara göre, ekonomi kendi kendine şekil
verebilecek, dışarıdan herhangi bir müdahaleye ihtiyaç hissetmeyen bir
sistemdi. Dış etki ne kadar az olursa, ekonomi de o kadar iyi çalışırdı. Ayrıca
kısıtlama ve müdahalelerin ortadan kalkması, hem kişiler hem de ekonomi için
çok daha iyi olacaktı. Nasıl ki merkantilist düşüncenin uygulanışı ülkeden
ülkeye değişiyorsa, ortaya çıkan bu yeni liberal düşüncelerin etkileri de
farklı farklı olmuştur. Çok sayıda sanayici ve tüccarı içinde barındıran orta
sınıfın İngiltere’de yaygın olması, liberal fikirlerin benimsenmesini
hızlandırırken, daha yavaş ve dar kapsamlı olsa da Fransa ve Hollanda bu akımda
İngiltere’ye eşlik etmişlerdir. Fakat, bir ulus-devlet olma yolunda diğerlerini
geriden takip eden Almanya ve İtalya ise merkantilizme sıkı sıkıya bağlı kalmış
ve libaral düşüncelere sınırlarını en azından bir süre daha sıkı sıkıya
kapatmışlardır.
Liberal Düşünceye
Doğru
İktisadın, bir bilim dalı olma yolunda önemli adımlar
atılmasını sağlayan merkantilizm, liberal düşünce sisteminin de kapılarını
aralamıştır. Bu geçiş döneminin en önde gelen isimleri; John Locke, Josiah
Child, Nicholas Burbon, Dudley North, John Law, Richard Cantillon, George
Berkeley ve David Hume gibi kişilerdir. Genel olarak merkantilizmden
liberalizme geçiş dönemini şekillendiren, yeni ve farklı fikirler üreterek
liberal düşüncenin temellerini atan bu bilim adamlarından Dudly North,
merkantilizmi tümden redderek liberalizme geçişi savunmuştur. David Hume ise,
iktisadın bağımsız bir sosyal bilim olarak kabul edilmesini sağlamıştır.
Otomatik denge mekanizması, tam serbest ticaret, liberal dış ticaret dengesi,
külçecilikten uzaklaşma, kâğıt paranın tavsiye edilir olması, para, faiz, emek
vb kavramlar üzerine derinlemesine analizler yapılmaya bu dönemde başlanmıştır.
James Steuart, devlet müdahalesini savunan “son merkantilist” olarak tarihteki
yerini almıştır.
Fransa’da uygulanan ve Colbertizm adı verilen merkantilist
sistem, ağırlıklı olarak sanayi üretimine önem verdiğinden, tarımla uğraşan
kesimin yoğun tepkisine sebep olmaktaydı. Uzun yılların getirdiği birikimin
sonucu olarak, halk kurulu düzeni ortadan kaldırmak istemekteydi. Bunun sonucunda, liberalizme giden yoldaki
en önemli adım atılmış ve “fizyokrasi” olarak adlandırılan iktisadî düşünce
akımı ortaya çıkmıştır. Fizyokratlar; bir lidere sahip ve yazar kadrosu ile
bir dergi etrafından bütünleşmiş olan ilk modern iktisadî düşünce okulu olarak
kabul edilmektedirler. Kurucusu François
Quesnay’dır. Doğal düzeni ve doğa kanunlarını ön plana almışlar; olayların
gidişatına bırakıldığında bir şekilde kendi dengesini bulacağını iddia
etmişlerdir. Bu düşünce akımının babası olarak John Locke gösterilmektedir.
Dünyaca ünlü “Bırakınız yapsınlar,
bırakınız geçsinler” (Laissez faire, laissez passe) söyleminin sahibi yine
fizyokratlardır.
Böylece liberal düşünceye doğru olan eğilim gittikçe artmış
ve Adam Smith’in 1776 yılında yayınlanan “Ulusların Zenginliği” adlı eseriyle,
klasik iktisat düşüncesi ve liberalizm tam anlamıyla başlamıştır..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder